Türkiye İşçi Partisi, Silivri’de… Erkan Baş: ‘TBMM, Tayyip Erdoğan’ın şov mekanı değildir’ – Son Dakika Siyaset Haberleri

Türkiye İşçi Partisi (TİP), TBMM’nin yeni yasama döneminin açılışında Genel Kurul’a katılmadı.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, TİP üyeleri, Can Atalay’ın annesi Şükran Atalay ve babası Mustafa Atalay ile birlikte milletvekilliği düşürülen Can Atalay’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti.

Ziyaretin ardından Silivri Cezaevi önünde açıklama yapıldı. İlk olarak konuşan Sera Kadıgil, “Bu yıl da Meclis’in onuru ayaklar altına alınarak açılış yapılıyor. Bu sene de üç ayrı AYM kararına rağmen Hatay halkının oylarıyla seçilmiş milletvekilimiz Can Atalay, arkamızdaki esarethanede esir tutuluyor, siyasi rehine olarak tutuluyor. Biz de bu sene de gidip orada bu ülkede demokrasiyi, özgürlükleri, anayasayı ayaklar altına alanların karşısına şişe gibi dizilmek yerine burada Can Atalay yoldaşımızın yanındayız. Sözümüzü TBMM kürsüsü yerine Silivri Cezaevi’nden söylemek durumunda bırakılıyoruz” dedi.

“CAN ATALAY’I GÖREVLENDİREN HATAY HALKININ İRADESİNİN AYAKLAR ALTINA ALINMASINI KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Kadıgil’in ardından konuşan Baş, şunları kaydetti:

“Elbette 1 Ekim günü burada olmaz istemezdik. Biz de bu memlekette halkın yüzlerce sorununa yanıt üretmesi beklenen TBMM’de halkın ihtiyaç duyduğu, ülkemizin ihtiyaç duyduğu yasaların yapılacağı yeni bir yasama yılının açılışı için Ankara’da olmayı çok isterdik. Ama Meclisi tümüyle işlevsiz kılmak isteyenlerin ve ülkedeki bütün hukuksuzlukları normal göstermeye çalışanların hayatlarını olağan biçimde devam ettirme çabasının bir parçası olmayı doğru bulmadık.

Bugün buradayız çünkü TBMM’nin bütün yurttaşlarının alnına sürdüğü kara bir lekeyi kabul etmeyeceğimizi, buna ortak olmayacağımızı, Türkiye halkının bunu hak etmediğini söylemek için Silivri’deyiz. Arkamızdaki cezaevinde Hatay halkının tertemiz oylarıyla üstelik deprem yaşamış, yalnız ve çaresiz bırakılmış haldeyken kendisiyle en iyi biçimde dayanışacağını, kendi haklarına en iyi biçimde sahip çıkacağını, uğradıkları mağduriyetler karşısında her an yanında olacaklarını düşündükleri sevgili Can Atalay’ı görevlendiren Hatay halkının iradesinin ayaklar altına alınmasını, bu iradenin gasp edilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.”

“ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ AYAKLAR ALTINA ALINDIĞININ SİMGELERİNDEN BİRİSİ CAN ATALAY’DIR”

“Can Atalay, Hayat milletvekilimiz maalesef Hatay halkının kendisine verdiği temsil görevini, istediği gibi gücü, yetenekleri, birikimi ölçüsünde Hatay halkının hak ettiği gibi yerine getirmesi engellenen bir milletvekilidir. Can bugün TBMM’de olmalıdır. Orada Hatay halkını temsil etmelidir ve bu hukuksuz biçimde Anayasa’ya, yasalara, AYM kararlarına karşın engellenmektedir. O yüzden Can belki Hatay halkını istediği biçimde temsil edemiyor ama buradan tüm Türkiye’ye seslenmek istiyoruz. Can, memleketin nasıl bir idare altında yönetildiğinin en iyi temsilcilerinden bir tanesidir şu an. Bu ülkeyi yönetenlerin Anayasa tanımadığının simgelerinden biridir. Anayasa Mahkemesi kararlarının ayaklar altına alındığının simgelerinden birisi Can Atalay’dır. Bu ülkede TBMM Başkanı’nın sadece bir imzayla, sadece bir kararı okutarak hayata geçirebileceği kararın yürürlüğe sokulmaması nedeniyle siyasi iradenin baskısı sonucu Can bugün cezaevindedir. Bu aynı zamanda bize TBMM Başkanı’nın sorumluluğunu taşımadığının da en büyük göstergelerinden biridir.

Biz bugün burada Can Atalay ile dayanışmak için, Hatay halkının iradesinin gasp edilmesine karşı çıkmak için toplandık. Biz bugün burada TBMM’nin işlevinin yerine getirilmesinin engellenmesini protesto etmek için toplandık. Ama aynı zamanda Türkiye’yi nasıl bir iktidarın, nasıl bir anlayışın yönettiğini tüm Türkiye’ye hatırlatmak için toplandık. İktidar, ‘güç bende, yargı benim elimde bir sopaya dönmüş durumda ve ben tüm muhalefeti, bana teslim olmayan bu ülkedeki tüm insanları istediğim gibi hizaya getiririm. Onları kendi atadığım mahkemelerin yargıçları eliyle hukuksuz da olsa cezalandırırım, cezaevine atarım, sustururum, baskı altına alırım ve istediğim gibi Türkiye’yi yönetmeye devam ederim’ diyor. Şu arkadaki zindan bugün bu ülkenin en önemli simgelerinden bir tanesidir. İktidar burası bir korku simgesi haline gelsin, ona teslim olmayanların neler çektiğini bütün Türkiye görsün istiyor.”

“SİLİVRİ CEZAEVİ, BU ÜLKEYİ BASKIYLA YÖNETMEYE ÇALIŞANLARIN YENİLDİĞİNİN SİMGESİ OLACAK”

“Biz de Silivri’yi bütün Türkiye’ye göstermek istiyoruz. Burası evet bir yenilginin simgesi olacak, yenilenlerin simgesi olacak ama yenilenler şu anda cezaevinde olan arkadaşlarımız olmayacak. Burası bu ülkeyi baskıyla, zorla, şiddetle, hukuksuz biçimde yönetmeye çalışanların yenildiğinin simgesi olacak. İstediklerine ‘Ben istemiyorsam halk seçiş olsa bile sen milletvekili görevi yapamazsın, sen belediye başkanlığı görevi yapamazsın, sen aday bile olamazsın, bu ülkede seçimler bile olmaz…’

İktidarın hayal ettiği Türkiye bu. İktidarın hayal ettiği Türkiye kendilerinin zenginlerin, yandaşların ve onların simgesi olan Saray’ın iki dudağından çıkan her şeyin kanun haline geldiği, onların keyfinin kanun yerine geçtiği bir Türkiye yaratmak. Biz ise bunu kabul etmeyeceğimizi, buna karşı direneceğimizi, bunun normal görünmesini sindirmeyeceğimizi bir kez daha ifade etmek için buradayız.”

“YAPILMASI GEREKEN TEK ŞEY AYM’NİN VERDİĞİ KARARIN UYGULANMASINDAN İBARET”

“Mesele sadece Hatay halkının meselesi değil, sadece TİP’in meselesi, Can Atalay’ın değil; mesele Türkiye’nin geleceği meselesi. Mesele çocuklarımızın, doğmamış torunlarımızın nasıl bir ülkede yaşayacağı meselesi. Eğer biz seçilmiş bir milletvekilinin Meclis yerine Silivri’de hukuksuz biçimde tutulmasını meşru kabul etmeye başlarsak işte bu memlekette açlık sınırının altındaki asgari ücrete milyonlarca insanın çalıştırılmasını normal görmeye başlarız. Eğer biz seçilmiş bir milletvekilinin Meclis yerine Silivri zindanında tutulmasını kabul edersek milyonlarca emeklinin açlık sınırın altındaki ücrete yaşamasını kabul etmiş oluruz. İşte iktidarın istediği ülke bu.

Milyonlarca insan geleceksiz kalsın, üç kuruş paraya yıllarca çalışmak zorunda kalsın. Yıllarca çalışıp emekli olduktan sonra açlık sınırında yaşamaya mahkum edilsin. Öbür taraftan doğayı katletmeye devam etsinler, öbür taraftan kadınlar cinayetlerle hayatını kaybetmeye devam etsin. Öbür taraftan çocuklarımız okullarda aç karnına eğitim almak zorunda kalsın ama beyefendilerin Saray’da sürdürdüğü hayat aynen devam etsin. Can Atalay’ın, seçilmiş bir milletvekilinin cezaevinde tutulmasının normalleştirilme çabası işte bütün bu ahlaksızlıkların, eşitsizliklerin, baskının normalleştirme çabasından ayrı değildir. O yüzden buradan bir kez daha tüm Türkiye’de yüreği eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, bağımsızlıktan yana atan; bu ülkenin geleceğini düşünene, çoçuklarının geleceğini düşünen tüm siyasi partilere ve yurttaşlara açık bir çağrıda bulunuyoruz. Bu hukuksuzluk artık son bulmalıdır. Yapılması gereken çok açıktır. Yapılması gereken tek şey AYM’nin, bu ülkedeki en üst mahkemenin verdiği kararın uygulanmasından ibaret.

Daha bunu bile hayata geçirilmediği bir ülkede özgürlüklerin, demokrasinin, barışın, bağımsızlığın konuşuluyor olması gerçekten çok zordur. O yüzden bugün simgesel bir eylem yapıyoruz. O tek adamın şov alanına çevirmek istediği TBMM’nin asli işlevini hatırlatıyoruz. TBMM, Tayyip Erdoğan’ın şov mekanı değildir. TBMM, Saray’dan bu ülkeyi yönetenlerin gelip yalanlar söyleyecekleri yer değildir. TBMM bu halkın iradesinin yansıdığı, temsilcilerinin, halkın gerçek sorunlarına çözüm üreteceği bir yer haline gelmelidir.”

“CAN ATALAY, BU ÜLKEDE EN UCUZ BÜTÇE KALEMİ İŞÇİ CANI OLSUN DİYE CEZAEVİNDE TUTULUYOR”

Can Atalay’ın cezaevine girmeden önce avukatı olduğu Hendek Patlaması duruşması hakkında da değerlendirmede bulunan Baş, şöyle devam etti:

“Ne demişti Can? ‘Bu memlekette en ucuz kalem, işçi canı olsun istiyorlar.’ Bunun en önemli örneklerinden birisi Soma’ydı. Can, Soma’da maden işçileriyle beraberdi. Bu memlekette yoksul çocuklarının okuma, yazma öğrenmesinin önündeki engelleri aşmanın bile büyük bir bedel istediğini gösteren Aladağ cinayetini hatırlatmak istiyorum.

Hendek’te mahkeme bir yargılama yapmış. Yargılama sonucunda aslında katillerin hak ettiklerinin çok altında bir ceza veriyor ve dosya Yargıtay’a gidiyor. Ailelerini, eşini, abisini kaybeden insanlar o acıyı çekerken bir taraftan da katillerin cezalandırılması için mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Onların yanında bu ülkenin onurlu hukukçuları mücadele ediyor. Yıllarca sürüyor bu mücadele. Yıllarca süren o mücadele sonucunda Yargıtay, ‘bunlara olası kasttan ceza vermeniz lazım, bu verdiğiniz ceza ölen 7 tane insanın katillerinin hak ettiğinin çok altında bir ceza’ diyor. Yerel mahkemeye tekrar dosya gönderiliyor.

Sonuç, maalesef o mahkeme Yargıtay kararına rağmen katillerin ev hapsi ile bir buçuk saat içerisinde ödeyebileceği 15 milyon para karşılığında 7 tane insanın katili evine geri dönüyor. Can Atalay niye cezaevinde tutuluyor sorusunun yanıtlarından biri budur. Bu adaletsizlik, bu hukuksuzluk devam etsin diye. Bu ülkede en ucuz bütçe kalemi işçi canı olsun diye cezaevinde tutuluyor. Buradan ilan ediyoruz, bu kavga sonuna kadar devam edecek. Bu ülkenin güzel, onurlu, namuslu insanları, alın teriyle yaşayan dürüst insanları eninde sonunda Meclis’i de halkın Meclis’i haline getirecek; devleti de kendi devleti haline getirecek. Bu ülkeyi de güzel, barış içinde, kardeşçe yaşayacağımız bir ülke haline getireceğiz. Can Atalay’ın bu cezaevinden çıkıp TBMM’ye girdiği gün bu güzel yarınlara en kuvvetli adımlardan bir tanesini atacağız. Büyük bir başlangıç yapmak için Can Atalay’ın cezaevinden çıkma mücadelesini sürdürüyoruz, tüm dostlarımızı da bu mücadeleye destek olmaya davet ediyoruz.”

Başa dön tuşu